9 Ağustos 2015 Pazar

İsrail Faktörü ve Sırbistan'ın Kritik Bağlantıları


Sırbistan-İsrail ilişkisinin kilit isimlerinden biri, ünlü stratejist Henry Kissinger idi.
Sırplar niçin böyle bir katliama girişmişlerdi? Bu sorunun cevabı, Bosna-Hersek faciasını anlamak ve çözmek için şüphesiz kilit noktayı oluşturmaktadır. Bosna-Hersek katliamının mimarları, belli ki Avrupa'nın ortasındaki bu Müslüman toplumun varlığından rahatsızlardı. Mihailoviç'in katliamları, Tito dönemindeki baskılar hep bu rahatsızlığın sonucuydu. Yugoslavya'nın parçalanması ve doğal olarak bunun getirdiği kaos ortamı, ikinci bir Çetnik operasyonu yapma fırsatı doğurdu. Bunun için de katliamın mimarları yine "Sırp Kartı"nı oynadılar.
II. Dünya Savaşı sırasında "Mihailoviç birader"in önderliğindeki icraatları, ya da aşırı Sırp milliyetçiliğinin masonik geleneği ortadaydı. Newsweek'te Bosna'yı yutmuş olarak gösterilen "Büyük Sırbistan" haritası ise bu "sabıkalı" toplumun yeniden "infaz" görevini üstlendiğinin bir işaretiydi. 
Masonluk işin içinde olunca İsrail faktörü de doğal olarak gündeme gelmektedir. Bu konuya ışık tutabilecek olan ilginç gelişmeler, iç savaş öncesi gündeme geldi. Savaştan önce kurulan Sırp-Yahudi Dostluk Derneği bunlardan biriydi:
"Sırp-Yahudi Dostluk Derneği'nin ülke çapında 10.000 üyesi var. Bu üyelerin başında da Yugoslavya Devlet Başkanı Dobrica Cosiç geliyor. Klara Mandiç tarafından 1988'de Belgrad'da kurulan derneğin tüm Sırbistan'da ve ayrıca İsrail'de, Los Angeles, Chicago ve Toronto'da şubeleri var. Dernek Miloseviç yönetiminden büyük ölçüde destek görüyor" (The Times Magazine, 8 Mayıs 1993)
Bu derneklerin açıkça Sırbistan-İsrail benzerliğini ortaya koymaları tepki topladı:
"Sırp-Yahudi Dostluk Derneği'nin en çok tepki toplayan aktivitesi Sırp ve İsrail arasında benzerlik kurma çabaları oldu." (Jewish Chronicle, 10 Nisan 1992)
Bu derneklerin, Sırp-İsrail yakınlaşmasının mimarı ise, ünlü stratejist Henry Kissinger idi:
"ABD'de yayınlanan The World of Sunday gazetesinin 25 Nisan sayısında yer alan bir yazıda, ABD'nin Sırbistan'a karşı tavır almasını bir yıl engelleyen etkenin, Kissinger'ın Washington'daki Belgrad yanlısı lobisi olduğu belirtiliyor. Bu lobi, Nisan ayına kadar Slovenya, Hırvatistan ve Bosna-Hersek'in bağımsızlıklarının ABD tarafından tanınmasını engellemeyi başardı. Kissinger lobisi, Sırp yönetiminin Kosova'daki Arnavut çoğunluğa karşı giriştiği insan hakları ihlalleri konusunda ABD Kongresi'nde gündeme getirilen karar tasarılarının ertelemesinde de etkili oldu.
ABD Dış İşleri'nin parlak diplomatı Kissinger, emekli olduktan sonra ABD yönetimi içindeki ve uluslararası düzeydeki dostluklarını paraya çevirmek için bir lobicilik şirketi kurdu. Kissinger'ın gözde ortakları ise 'Dış İşleri Bakanlığı'ndan Lawrence Eagleburger ve Pentagon'dan Brent Scowcroft'du. Washington'daki diplomatik kaynaklar, 1970'lerin sonundan itibaren uzun vadeli istikrarlı bir Yugoslavya tablosu çizen 'Kissinger ortakları'nın, milyonlarca dolar değerindeki özel yatırımların Yugoslavya'ya kanalize edilmesini sağladıklarını belirtiyorlar. Bu yatırımların en büyük kısmı da, Eagleburger'ın Belgrad Büyükelçiliği sırasında gerçekleşti. Yugoslavya Büyükelçiliği'nden sonra emekliye ayrılan ve Kissinger'ın lobisine katılan Eagleburger, daha sonra ise 'Dış İşleri Bakanlığı'nın 2. üst düzey yetkilisi oldu. Brent Scowcroft ise, Başkan Bush'un Ulusal Güvenlik Danışmanı. Bu iki adam, ABD'de Yugoslavya'ya ilişkin kararların alınmasında birinci derecede rol oynadılar.
Bu arada dikkat çekici gelişme de, İsrail'le, Sırbistan arasında diplomatik ilişkilerin kurulması oldu. Kissinger'ın da bunda önemli rolü oldu. Bu arada Avrupa ve ABD kamuoyu, Sırp milislerin ve Federal ordunun Bosna'daki Müslümanları katletmesine karşı gittikçe sesini çıkarmaya başlarken ve Birleşmiş Milletler, Sırbistan'a ekonomik ambargo kararı alırken, Belgrad'da Sırp-İsrail Dostluk Derneği kuruldu.
Kısa bir süre öncesine kadar Belgrad yönetimi, Bağlantısızlar hareketinin lider ülkelerinden biri olarak, İsrail'i Araplarla olan anlaşmazlık konularında en çok eleştiren ülkelerin başında geliyordu. Şimdi ise Yeni Yugoslavya'yı kuran Sırbistan, resmi olarak İsrail'i destekliyor. Miloseviç yönetimi, Tel Aviv üzerinden Washington'daki İsrail lobisi yoluyla silah sağlamanın yollarını arıyor." (Ortadoğu, 19 Haziran 1992)
Kissinger ile Eagleburger ve Scowcroft'un, Sırp liderlerle yakın ilişki içinde olduğu Amerikan Spotlight dergisinin 9 Kasım 1992 tarihli sayısında da yer aldı.
Sırbistan'ın İsrail'e yakınlaşma süreci, Sırp Başbakanı'nın 1990 Haziranı'nda İsrail'e yaptığı ziyaretle yeni bir aşama kaydediyordu:
"Sırbistan Başbakanı Dr. Stenko Ramiloviç ülkesi ile İsrail arasındaki bağların çok yakında kurulacağını açıkladı. Geçtiğimiz hafta İsrail'e resmi bir ziyarette bulunan Yugoslavya'nın en büyük federe devletinin Başbakanı Stenko Ramiloviç, İsrail Başbakanı Şamir ile yaptığı görüşmesinden sonra ülkesinin İsrail ile bağlarını yeniden tesis etmekte kararlı olduğunu ve Yugoslavya halkının İsrail ile tam ilişki kurulmasından yana olduğunu söyledi. Bir Sırp yetkilisi de ülkesinin İsrail ile ticari bağlarını geliştirmek istediğini ve yakında İsrail ile ticari anlaşma yapılacağını açıkladı." (Şalom, 13 Haziran 1990)
Acaba İsrail'le bağlantılar, yalnızca "ticari" miydi? Bu iş birliğinin askeri boyutları olduğuna dair haberler de yayıldı:
"İsrail'in Bosna-Hersek'te savaşan Sırp askerlerine eğitim verdiği bildiriliyor. Kuveyt'te yayınlanan El Emba dergisine açıklama yapan Saraybosna müftüsü Salih Tugaloviç, Müslümanları gözlerini kırpmadan öldüren Çetnik milislerinden 2.000 tanesine İsrailli uzmanlar tarafından askeri eğitim verildiğini bildirdi." (Günaydın, 16 Temmuz 1992)
İç savaş durumuna gelen ülkenin silahlandırılması ise yine aynı kaynaktan oldu. İsrail ya da İsrail'in güdümündeki "militarist" bölgelerdeki, Güney Afrika, Latin Amerika, Lübnan'daki silah tüccarları devreye girdiler:
"İsrail ve Güney Afrika gibi militarist devletlerde yerleşik silah tüccarları olsun, Latin Amerika, Lübnan gibi iç savaş coğrafyalarında iş yapan tüccar ve kaçakçılar olsun, 'Yugoslav pazarına' hevesle saldırdılar." (Yugoslavya-Milliyetçiliğin Provokasyonu, Tanıl Bora, sf.170)
"Öte yandan BM komisyonlarınca hazırlanan bazı raporlar, İsrail'in de Sırbistan ve Karadağ'a uygulanan ambargoyu delen devletler arasında olduğunu bildiriyor. Raporlarda, İsrail'in Sırp Cumhuriyeti'ne uçak ve tank yedek parçalarıyla hafif silahlar gönderenlerin arasında olduğunu ve geçtiğimiz ay içinde Bosna Sırplarına yeni bir parti silah gönderdiğini vurguluyor. Ayrıca, İsrail ve Eski Yugoslavya arasında tank üretimine dair ortak bir anlaşma olduğu hatırlatılıyor. Bunun yanısıra, Mossad'ın Sırplara Bosna Cumhuriyeti'nin kurduğu bağlantılar hakkında bilgi verdiği belirtiliyor." (El Muslimin, 6 Ağustos 1993)
Bu arada Sırpların bazı devletlerin yardımıyla uyuşturucu ticareti yaparak, silah için finansman sağladığı da bildirildi:
"Alman gizli servisi yetkilileri, Sırpların, uluslararası piyasalarda uyuşturucu satarak Bosna-Hersek'te süren savaş için parasal kaynak sağladığını öne sürdü. Başbakan Helmut Kohl'ün, Alman gizli servisleri ile ilgili danışmanı konumundaki Bernd Schmidbauer, ellerinde, Sırpların uyuşturucu kaçakçılığından kazandıkları söz konusu büyük miktardaki paranın, savaşta malzeme sağlamak amacıyla kullanıldığına dair raporlar bulunduğunu öne sürdü. Schmidbauer, Sırpların, bu yolla kazandıkları paranın miktarının milyonlarca dolarla ifade edilebileceğini söyledi.
Hanover Allgemeine Zeitung gazetesi ise, Sırpların, uyuşturucu ticaretinde tek başlarına iş görmediklerini belirterek, Alman gizli servisleri tarafından Kohl'e sunulan ve politik açıdan bomba etkisi yaratacak bilgiler içerdiğini öne sürdüğü raporlarda, bazı ülkelerin Sırplara yardımcı oldukları yolunda bilgilere yer verildiğini yazdı." (Milliyet, 25 Nisan 1993)
İzlenim Dergisi yazarı Ahmed Davudoğlu da, Bosna'yı ele alan bir yazısında "İsrail faktörü"ne dikkat çekmişti:
"Bu stratejik (İslami) yönelişi engellemek isteyen sistemik unsurlar birbirleriyle ilintili üç ayrı taktiği devreye sokmak istemektedirler. Birincisi Adriyatik'ten Çin'e, Fas'dan Pasifik Adalarına kadar uzanan stratejik etki alanındaki İslam karşıtı unsurlar arasında ortak bir menfaat alanı oluşturmaktır. Bu coğrafya içindeki sistemik unsurlar harekete geçirilmiştir. Bu açıdan Sırbistan, Yunanistan, Güney Kıbrıs, İsrail, Ermenistan, Gürcistan, Hindistan ve Singapur arasındaki ilişkilerin yoğunlaşması dikkatle izlenmesi gereken bir olgudur.
Yunanistan'ın Sırbistan'a birleşme tekliflerine kadar varan açık desteği, İsrail'in Hindistan ve eski Yugoslav Cumhuriyetleri'ndeki etnik temizlik hareketlerine sağladığı lojistik ve istihbarat desteği, Türkiye'deki Yahudi lobisinin Ermenistan ile ilişkileri artırmak için gösterdiği yoğun çaba, İsrail ile Singapur arasında gittikçe yoğunlaşan ilişkiler bu açıdan tutarlı ve anlamlı gelişmelerdir...." (İzlenim, Mart 1993)
Bosna konusunda İsrail faktörünün önemli bir yeri olduğuna değinen başka kaynaklar da vardı:
"Rusya, Yunanistan, Romanya ve dolaylı olarak İsrail Sırplar'a uygulanması gereken silah ve petrol ambargosunu delmeselerdi, Sırpların şimdiye kadar ayakta kalması beklenemezdi." (Bosna-Hersek ve Türkiye, Yrd. Doç Dr. Mediha Akarslan, sf. 86)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder