9 Ağustos 2015 Pazar

İzzetbegoviç ve Yükselen Bosna


İzzetbegoviç ve arkadaşlarına komünist rejim tarafından uygulanan baskı, Türk basınında da konu olmuştu.
Bosna'nın uğradığı korkunç katliamın nedeni neydi? Bosna kimleri kızdırmış, telaşlandırmıştı? Bu soruların cevabını aramak eski Yugoslavya'da nelerin olduğunu anlamak için şüphesiz oldukça önemlidir. Bosna'yı bazı çevreler için sözde tehlikeli hale getiren etkenlerin başında şüphesiz lideri Aliya İzzetbegoviç geliyordu.
İzzetbegoviç, dindar bir Müslümandı. Saraybosna'da yüksek öğretim gördüğü süre boyunca konferanslar vererek, yazılar yazarak halkın manevi olarak bilinçlendirilmesinde aktif rol oynadı. Tavırları Tito Yugoslavyası'nda "rahatsızlık" kaynağı olmuştu. 1949'da "Genç Müslümanlar" oluşumu içindeki faaliyetleri nedeniyle totaliter rejim tarafından 5 yıl hapse mahkum oldu. 1970 yılında ünlü "İslam Bildirisi"ni yayınladı. Tüm dünya Müslümanlarına uyanışın ve yeniden dirilişin çağrısını yaptı. 1980 yılında yazdığı "Doğu ve Batı Arasında İslam" adlı eseri büyük yankılar uyandırdı. İzzetbegoviç, daha sonra İngilizce'ye ve Türkçe'ye de çevrilen bu kitabında, dünyadaki mevcut sistemleri inceliyor, hepsinin açıklarını, yanlışlarını ortaya koyuyor ve insan için en uygun sistemi gösteriyordu: İslam ahlakı. Bu hareketi, yeniden komünist rejimin sert tepki göstermesine neden oldu. Ve İzzetbegoviç Yugoslavya'nın en kötü hapishanesinde 14 yıl hapse mahkum edildi.
İzzetbegoviç, kitabında "birinci dereceden sakıncalı" bir konuya yani masonluğa da değinmişti:
"Yahudi dini (apocalyptic) edebiyatında Mesih öç alan ve adaleti icra eden kişi olarak övülmektedir. Yahudi adaletinin esas tutumu işte budur. Burada, yani dünyadaki cennet fikri özünde Yahudidir ve sadece içeriği bakımından değil, kaynağı itibarıyla da öyledir. 'Bu kalıbı Aziz Augustin Hıristiyanlığa, Marx ise sosyalizme intibak ettirmiştir.' (B. Russel, The History of Western Philosophy). 'Yeryüzünde cennet' isteyen bütün ihtilaller, ütopyalar, sosyalizmler ve diğer akımlar özünde Eski Ahit'ten (Tevrat) ileri gelmektedir, Yahudi kökenlidir.
İnsanlığın bilim temeli üzerinde rönesansını vaat eden mason düşüncesi de pozitivist ve Yahudi kökenlidir. Pozitivizm, masonluk ve Yahudilik arasındaki iç ve dış bağlantıları araştırmak şüphesiz ilginç olurdu. Böyle bir araştırma sadece düşünce yönünde değil, son derece açık bağlantı ve tesirler de ortaya çıkacaktır." (Doğu ve Batı Arasında İslam, Aliya İzzetbegoviç, sf.277)
9 yıl sonra hapisten çıktığında, İzzetbegoviç kendisini seven, destekleyen kitlelerle karşılaştı. Demokratik Hareket Partisi-SDA'yı kurdu. 1990 yılında yapılan ilk çok partili seçimde SDA birinci parti durumuna geldi. Stadyumlarda, on binlerce kişinin katıldığı SDA toplantıları yapılıyordu.
"İzzetbegoviç Devlet Başkanlığı'na getirildiğinde tam bir halk kahramanı haline gelmişti. Osmanlı Devleti'nin bölgeden çekilmesinden sonra başlayan ve günümüze kadar süren katliam, tehcir, baskı ve eziyet döneminden sonra Müslümanların haklarını cesaretle savunması, halkın onu 'Aliya, Aliya' çığlıklarıyla bağrına basmasına yetmişti." (Doğu ve Batı Arasında İslam kitabının önsözü)
İzzetbegoviç'in önderliğindeki Bosna, elbette yeni düzenin patronları için kabul edilir bir güç değildi. Müslümanların nüfusu arttığı gibi, her türlü engellemeye rağmen Müslüman halk daha da bilinçleniyordu:
"Ben şimdiye kadar daima Müslüman kaldım ve bundan sonra da Müslüman olarak kalacağım. Bugün İslam için çalışmaktayım ve hayatımın sonuna kadar da İslam için çalışacağım. Çünkü benim için İslam, yüce, iyi ve güzel olan her ne varsa hepsinin diğer adıdır." 14 yıl hapse mahkum olmadan önce İzzetbegoviç bunları söylüyordu. 1989'da hapisten çıktığında kendisini ve davasını seven Bosnalı Müslümanların desteğiyle karşılaştı. Kendisine bağlanan yığınlar, çoktan locaları rahatsız etmeye başlamıştı.
"Bosna-Hersek'in etnik yapısı, son on yılda daha büyük bir Müslüman çoğunluğa doğru kaydı. Müslümanların doğum oranı diğerlerine göre daha yüksekti. Ayrıca, 1981 yılında kendilerini 'Yugoslav' olarak tanımlayan %7.9'luk nüfusun önemli bir bölümü, 1991'de kendini 'Müslüman' olarak tanımlayacaktı." (Remaking the Balkans, Christopher Cviic, sf.76)
"Komünist rejimin gücünü yitirdiği ve hürriyetin doğduğu kısa dönemde (1990-1992), Bosna, bir 'İslami Rönesans'ın güçlü gösterilerine sahne oldu. Televizyonlarda sıkça görünen İslami mesajlar, bunlara pek alışık olmayan Yugoslav toplumunu oldukça şaşırttı." (Who Are The Bosnian Muslims and What is The Background of The Present Conflict in Their Home-Country?, Prof. İsmail Baliç, sf. 7)
İzzetbegoviç gibi bir liderin önderliğinde, büyüyen ve bilinçlenen bir İslam topluluğunun Avrupa'nın ortasındaki varlığı büyük bir problemdi. Belgrad Locası yıllar önce, bu topluluğun "etkin bir konuma gelmesi"nin doğuracağı sakıncalardan bahsetmemiş miydi? İzzetbegoviç'in "sakıncalı" sözleri çoktan locaların kulaklarını tırmalamaya başlamıştı.
Böyle bir liderin önderliğindeki Bosna, yeni düzenin patronları için ne anlama gelirdi? Sistemin karanlık isimleri, kurmak istedikleri din dışı sisteme karşı en büyük hedef olarak İslam'ı seçmişlerdi. Şimdi, Avrupa'nın ortasında, modern ve "Avrupalı" bir toplum olan Bosnalı Müslümanlar, İzzetbegoviç'in hedeflediği gibi Müslüman ve modern bir devlet kurarsa ne olurdu? Belli ki, bu gidiş menfaatperest ve dünya genelinde pek çok karanlık ittifaklar kurmuş çevreler için son derece tehlikeliydi. Zaten vahşi saldırıları sırasında Sırplar da, "İslam'a karşı Avrupa'nın tarihsel misyonu"nu yerine getirdikleri yalanını öne sürüyorlardı:
"Sırplar Batı kamuoyuna sistemli bir şekilde şu mesajı vermektedirler: 'Eğer Avrupa'nın göbeğinde İsrail'e rövanş olacak bir İslam devletinin kurulmasını istemiyorsanız, bizi ve bu askeri eylemimizi doğrudan veya dolaylı yollardan destekleyiniz. Biz, Avrupa'nın genel çıkarları adına hareket ediyoruz'." (Bosna-Hersek ve Türkiye, Yrd. Doç Dr. Mediha Akarslan, sf. 51)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder