9 Ağustos 2015 Pazar

Localarda Körüklenen Sırp Radikalizmi

Komünist blok dağılırken ardında yine kan, gözyaşı ve ölüm bıraktı. Tito'nun Yuguslavyası parçalandı. Oluşan devletler arasında acımasız bir iç savaş başladı. İç Savaş'tan en fazla payını alan ise Bosna-Hersek Devleti oldu. Radikal Sırpların yaptıkları katliam ve izledikleri vahşet politikası dünya tarihinde eşine az rastlanır nitelikteydi.
Bosna Savaşı'nda tüm dünya Bosnalı Müslümanlara karşı uygulanan sistemli vahşete tanıklık etti.  Savaş sırasında ve sonrasında en dikkat çekici gelişmelerden birisi de, Sırp kasabı olarak tanınan Miloseviç'e bağlılık gösteren radikallerin sayısının sürekli artmasıydı. Aslında bir tür toplu paranoya yaşayan bu insanların büyük çoğunluğu, akıl almaz vahşetlere dahi destek verdiler. Bununla beraber, yaşanan vahşeti şiddetle kınayan, kısa bir zaman öncesine kadar dostça ilişkiler içinde yaşadıkları komşularının haklarını savunmak isteyen pek çok vicdan sahibi Sırp olduğu da vurgulanması gereken bir gerçektir.
Bu bölümün başında  Sırp ırkçılığının nasıl mason ideologlar tarafından sistemli bir biçimde kışkırtıldığını incelemiş, aşırı milliyetçi Sırpların nasıl Balkanların maşası haline getirildiklerini görmüştük. Aynı sistemli kışkırtma Bosna Savaşı'nda da yaşanmıştır ve günümüzde de zaman zaman Balkanlar'da yaşanan küçük çatışmaların da temel kaynaklarından biridir. Mason ideolog Vasa Cubriloviç'in 1937 Memorandumu'ndan esinlenerek hazırlanan 1986 Memorandumu ile Sırpların "haklarını" aramaya başlaması, Müslümanların Balkanlardaki varlığının "Büyük Sırbistan'ın" geleceği için bir tehlike olduğu yalanları telkin edilmeye başlandı. Mason Miloseviç ve ekibinin temel politikasını oluşturan ve tamamen hayali hikayeler üzerine kurulmuş olan bu programa dayanarak, sistemli bir "nefret oluşturma" kampanyası uygulamaya kondu. Savaş boyunca bu nefret, bebeklerin boğazını kesmeye, canlı insanların ayağına nal çakmaya, yedi yaşındaki kız çocuklarına tecavüz etmeye kadar vardı. Bazı Sırpları böylesine büyük bir terörü uygulayacak hale getiren kişi olan Miloseviç'in, propaganda ve beyin yıkama yöntemleri ise klasik radikal milliyetçilik telkinlerinin bir türüdür:
"Time dergisi, Miloseviç'in taktiğini şöyle anlatıyor: 'Miloseviç önce, Sırpların bir soykırım tehlikesi ile karşı karşıya bulunduğu yalan iddiasını ortaya atıyor. Sonra diğer Cumhuriyetlerdeki Sırpları ayaklandırarak onlara yardım ediyor." (Cumhuriyet, 3 Haziran 1992)
"Bu vahşet neden?... İzzetbegoviç bu soruya yanıtını şöyle toparlıyor: 'Bu teröristler cenazelere bile ateş ediyorlar. Böylesine bir acımasızlık, böylesine bir gaddarlık az görülmüştür. Bir tür kara milliyetçiliktir bu. Bu aşırı Sırp milliyetçiliğini faşizmle çarpın, Bolşevizmle çarpın, işte sonuç bu oluyor. İşte Slobodan Miloseviç hem aşırı milliyetçi hem de Bolşevik. Bu ikisinin karışımından böyle bir canavar yaratıldı. Onların gözünde biz Türküz. Onun için de tarihin derinliklerinden gelen bir nefretleri var bize karşı.." (Sabah, 9 Temmuz 1992)
"Ljubomir Pajic yazısında diyor ki: 'Miloseviç, Sırplara aşağı yukarı her gün: Savaşmalısınız, sıkı durmalısınız, yoksa yok olursunuz.' diyor." (Quick, 30 Temmuz 1992)
Yapılan araştırmalar ve görgü tanıklarının ifadeleri ile de açıkça ortaya konan bir başka önemli gerçek ise, Çetnik milislerinin uyguladığı her türlü işkence ve zulmün, Sırbistan yöneticileri tarafından ayrıntılı olarak emredilmiş olmasıdır. Diğer bir deyişle, yaşananlar birkaç 'dengesiz' kişinin, kontrolsüz aşırılıkları değil, Miloseviç diktasının planlı bir yok etme politikasıdır:
"Sırplar kadınlara tecavüz ediyor... Bölgedeki çevreler Sırp birliklerinin tecavüzü artık bir savaş gereği olarak gördüklerini ve askerlerin üstlerinden, özellikle genç Müslüman kızlarına tecavüz etmek üzere kesin emirler aldıklarını belirtiyorlar." (Sabah, 24 Ağustos 1992)
Bu emirleri uygulamaları için Sırp askerlerine psikolojik baskıyı azaltacak bazı haplar dağıtıldığı da basında yer alan haberler arasındaydı:
"Bosna-Hersek'teki Sırp kampından kurtulan Alia Lujinoviç, yeşil haplar alan Sırp gardiyanların hergün tutukluların boğazını kestiklerini anlattı." (Sabah, 14 Ağustos 1992)
Miloseviç'in soykırım politikası, insanları birer ölüm makinasını dönüştürmüş, Bosna Savaşı'nda tarihte eşine az rastlanır bir vahşet yaşanmıştır:
"KASAPLARA SUÇÜSTÜ...CNN televizyonunda yayınlanan haberde ise kamplardaki görüntülerin yanı sıra, iki Sırp gardiyanın itirafları yer aldı. Adlarını vermeyen iki gardiyandan biri, 5 Müslüman genç kızın ırzına geçtiğini, kızların daha sonra arkadaşları tarafından işkenceyle öldürüldüğünü, cesetlerin ise nehre atıldığını anlattı. Diğer gardiyan ise şöyle konuştu: 'Ben şimdiye kadar kaç Müslüman öldürdüğümü hatırlamıyorum. Yalnız bir tanesini kafasına balta vurarak öldürdüğümü hatırlıyorum. Bana, 'Neden öldürüyorsun?' diye sorarsanız, onu da bilmiyorum'." (Hürriyet, 26 Temmuz 1992)
Sırp terörünü, yakalanan bir "Sırp kasabı"nın itirafları en iyi biçimde ortaya koyan örneklerdendir:
Mossad'ın "manevi babası", CIA şefi James Jesus Angleton.
"21 yaşındaki Sırp militan Borislav Herak, Müslümanları kesmek için canlı hayvanlar üzerinde tatbikat yaptıklarını ve kadınlara tecavüz ettikten sonra öldürdüklerini itiraf etti. 'İstenen herşeyi yaptım, çünkü başka seçeneğim yoktu. Emirlere uymak zorundaydım' diyen Herak'ın ruhi dengesinin yerinde olduğu belirlendi. Herak şöyle devam etti: Geçen Haziran ayında Sırp kamplarına katıldım. Burada eğitim gördüm. Canlı domuzlarla göğüs göğüse savaş tatbikatı yaptık. Onların boğazlarını kestik. Müslüman esirlerin bulunduğu Donja Bioca Kampında 3 mahkumu avcı bıçağıyla paramparça ettim.
Geçen yaz Saraybosna'nın kuzeyindeki Ahatoviç Köyü'nde kalaşnikofla 20 kişiyi öldürdüm. Bize verilen emir, 'herkesi öldürün, hiç kimse sağ kalmasın' şeklindeydi. Biz de emirleri uyguladık. Boşnak kadınları, Saraybosna'nın kuzeyinde kurulmuş bir kampta toplardık… Kadınlara tecavüz eder, sonra yenilerine yer açılması için onları öldürürdük. Ben de yirmi yaşlarında 10 genç kıza tecavüz ettim. İfadesinin sonunda yaptıklarının cezasız kalmamasını da isteyen Herak, 'Sadece benim cezalandırılmam yetmez. Ben bunları anlatırken diğer tarafta aynı vahşet tüm şiddetiyle sürüyor. Bu vahşeti durdurmak lazım.' dedi." (Hürriyet, 17 Aralık 1992)
Üstelik Sırp milisleri uyguladıkları vahşete karşılık radikal liderleri tarafından "ödüllendirilmişlerdir" de:
"Bosna-Hersek Cumhuriyeti İstanbul Fahri Başkonsolosu Sacide Sılaycı, Bosna-Hersek'te saldırıların paralı askerlerce gerçekleştirildiğini belirterek, 'Sırp çeteciler, öldürülen her insan için kaynağı bilinmeyen yerlerden 500-700 mark arasında para alıyorlar' diye konuştu." (Milliyet, 29 Temmuz 1992)
"Bosna Enformasyon Merkezi'ne bilgi veren Müslüman kaynaklar, daha önce öldürdükleri her Müslüman başına 500 mark prim alan Snayperistlerin (Uzun menzilli, dürbünlü tüfeklerle gizlendikleri yerden sivil halka ateş eden insan avcıları) aldıkları primin 1000 marka çıkarıldığını haber veriyorlar." (Günaydın, 21 Mayıs 1992)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder