9 Ağustos 2015 Pazar

Yeni Düzenin Gizli Patronlarından Sırp Terörüne Destek

II. Dünya Savaşı sırasında, mason Mihailoviç'in önderliğinde 100.000'e yakın Müslümanı katleden Çetniklerin, Kudüs'ten ABD'ye ve Avrupa'ya kadar uzanan bir masonik kompleksten destek gördüğünü incelemiştik. Aynı güçlerin bu kez de modern Çetniklerin destekçisi olup olmadıkları ister istemez akla gelmektedir. Bu nedenle, olayın İsrail faktörünün yanı sıra çok önemli bir diğer boyutu da Batı'nın, daha doğrusu Batı içinde yer alan bazı çevrelerin tavrıdır. Bosna-Hersek katliamı konusunda hemen herkesin birleştiği bir nokta vardır: "Batı içerisinde yer alan bir çevre Bosna Savaşı boyunca bu vahşeti durdurmak için yeterinde çaba göstermemiş, Batı'daki yetkili organların gereken müdahelede bulunmamaları için elinden geleni yapmıştır." Bu düşünce doğru, fakat eksiktir. Eksik olan yön, Batı içinde Bosna zulmünü kasten göz ardı eden organizasyonun ve kurulan komplonun dev boyutlarının fark edilememesidir. Sırbistan zulmüne zamanında son verilmemesi, yalnızca "Bosna'da petrol olmaması" gibi ekonomik nedenlerle açıklanabilecek kadar basit değildir. Zaten bu, söz konusu çevrenin kendi yayın organlarında vermeye çalıştığı sahte bir imajdır.
Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz. (Al-i İmran Suresi, 139)
Batılı ülkelerde, bilindiği gibi, ülke yönetiminde söz sahibi olan "baskı grupları" vardır. Özellikle ABD'nin politikaları, bu grupların yönlendirmelerinden aşırı derecede etkilenir. Bosna Savaşı boyunca da bu konuda, bu baskı gruplarının ya da lobilerin büyük etkisi olduğu bir gerçektir. Bu yüzden, "ABD şu şekilde davrandı, BM böyle yaptı" şeklindeki yorumlar bize olayın iç yüzünü tam olarak göstermemektedir.
Peki bu baskı grupları Bosna konusunda neler yaptılar? Mason locaları ve İsrail'le çok yakın ilişkileri olan Çetnikler, yaptıkları katliam sırasında, bu lobilerin yönlendirdiği Batılı devletler içinde yer alan bazı çevrelerin gizli de olsa desteğini gördüler mi? Bu soruya kolaylıkla "evet" cevabı verebiliriz. Olayların gelişimi incelendiğinde de, Bosna konusunda Batılı devletler içinde yer alan 'Gizli bir el'in yalnızca bir umursamazlık değil, bir "kasıt" içinde bulunduğu görülmektedir. Bu kimseler, yalnızca katliamı görmezlikten gelmekle kalmamış, dikkatli izlendiğinde görüleceği gibi, katliamı desteklemişlerdir. Bosna konusundaki bazı haber ve yorumlar incelendiğinde, bu durum açıkça görülmektedir:
Drina nehri Müslüman Boşnakların cesetleri ile dolu.
"Saraybosna ateşler içinde, Sırplar bastıkları köy, kasabadan topladıkları insanları kadın-erkek, çocuk-genç-yaşlı demeden kurşuna diziyorlar. Yüzlerce gelinlik kızın ırzına geçildi. Saraybosna'da taş taş üstünde kalmadı. Benzin döküp yakıyorlar, tanklarla yıkıyorlar, içinde insan olduğunu bile bile. Ne biçim etnik temizlik bu. BM'de, Yugoslavya üzerinde uçuşa yasak bölge oluşturmak, Sırpları ikna ederek gıda yardımını sürdürmek, Nürenberg Nazi duruşmaları örneği harp suçlularının yargılanması kararı ile kanserli tümorü aspirinle yok etmeye çalışıyor...
Dış İşleri Bakanı Hikmet Çetin'i sempatiyle dinler görünümünden ileri gitmeyen kimi Batılı Dış İşleri Bakanlarına ilaveten BM Genel Sekreteri Butros Gali 'Dünya (batıyı kastediyor) bu konuya ilgi göstermiyor' deyip sıyrılmayı yeğliyordu. Gali daha sonra 'Bosna zenginlerin harbidir' şeklinde garip bir tanımlama yapıyordu. Türkiye'yi yıllardır Avrupa ailesine almak istemeyen Batı, Avrupa ortasında özgür, yeni bir Müslüman devletin yeşermesini kabullenmiyordu." (Doğan Uluç, Hürriyet, 12 Ekim 1992)
Savaşın ilk dönemlerinde Bosna sorununa "çözüm" bulmak(!) amacıyla yapılan uluslararası toplantılar da nedense göz boyamaktan öteye gitmemiştir. Batı'nın, zaman zaman bulunduğu girişimler ise, yalnızca Sırpların zaman kazanmasına yaramıştır. Bu durumu en iyi ifade eden şüphesiz üç yıl boyunca Sırp zulmüne maruz kalan Bosnalıların kendileriydi:
"AT'nin Bosna'yı bölme planı... Bosna-Hersek'te çatışmalar dün de sürerken, soruna bir çözüm bulmak amacıyla dolaylı görüşmeler Londra'da başladı... Sırpların Londra'daki toplantıya harita ile geldikleri ve Bosna-Hersek'in üçe bölünmesini isteyecekleri bildirildi. Bosna-Hersek Dış İşleri Bakanı Haris Slajdziç, herhangi bir anayasal bölünmeyi kabul etmeyeceklerini bildirdi. Slajdziç, bölgedeki çatışmalar durmadıkça, soruna siyasi bir çözüm bulmanın da "anlamsız" olduğunu vurguladı, 'Görüşmelerin, Sırpların Bosna-Hersek'teki toprak gaspları için araç olarak kullanıldığını' söyledi. Slajdziç, 'Her görüşmenin ardından daha fazla insanımız ölüyor, evlerinden sürülüyor ve daha fazla acı çekiyoruz. Sadece ateşkes ihlal edilmekle kalmıyor, kitle katliamları, kitle sürgünleri devam ediyor. Buradaki görüşmeler, Bosna-Hersek'te Sırpların toprak gaspı için vasıta olarak kullanılıyor' karşılığını verdi. Slajdziç, mültecilerden ve Bosna-Hersek'teki çatışmalardan Bosna-Hersek'i zamanından önce tanıyan AT ve diğer ülkeleri sorumlu tutarak, 'Bugünkü acılarda bu ülkelerin payı vardır' dedi." (Milliyet, 29 Temmuz 1992)
Savaşın ilk dönemlerinde Batı dünyasında etkili olan bu cephenin, tavrı son derece açıktı. Sırpların işine karışılmayacak, "etnik temizlik"e dokunulmayacaktı:
"Sırbistan'a ambargo mu? Bizim 'Batılı beylerimiz' günlerdir Sırbistan'a 'yaptırım'ları tartışıyor. Onlar bu tartışmayı yaparken, Bosna-Hersek'in zavallı Müslüman halkı, Sırpların insanlık dışı saldırıları ile her gün biraz daha erimekte. Zulümden kaçanları da bunlara katarsak oralarda neredeyse Müslüman kalmayacak." (Fahir Armaoğlu, Tercüman, 30 Mayıs 1992)
"Gelişmekte olan ülkelere, her fırsatta insan hakları konusunda vaaz vermeye bayılan, Kuveyt'in Irak tarafından işgali karşısında dünyayı ayağa kaldıran Batılı ülkeler, Bosna-Hersek'teki felaket karşısında neden suskunluklarını bozmuyorlar? 'Dostlar alışverişte görsün' türünden yapılan 'uyarı' ve 'tehditlerin' ötesinde, bu insanlık trajedisine son verecek etkin önlemleri almaktan neden kaçınıyorlar?" (Cumhuriyet, 8 Ağustos 1992)
Batı, birtakım baskı gruplarının etkisi ve telkini ile, uzun bir sure Bosna katliamını yalnızca görmezlikten gelmekle kalmadı, buradaki gerçekleri dünya kamuoyundan gizledi. Sırpların kurdukları toplama kamplarının varlığı çok önceden haber alınmış olmasına rağmen  belirli çevrelerin baskısı ile hasıraltı edildi:
"Sırpların, Boşnaklara yaptığı zulüm ve vahşeti daha önceden bilmesine karşın kayıtsız davranmakla suçlanan BM'den sonra The Guardian gazetesi de, ABD'nin olayları Haziran ayından beri bilmesine karşın, bunu açıklamadığını ileri sürdü." (Milliyet, 18 Ağustos 1992)
"İngiliz The Guardian gazetesi: ABD, Sırp vahşetini gizledi... ABD'nin, Sırpların Boşnaklara yaptıkları zulüm ve vahşeti Haziran'da öğrendiği, ancak bunu açıklamadığı ileri sürüldü. İngiliz The Guardian gazetesi, ABD'li yetkililere dayanarak, ABD istihbarat servislerinin, Sırp mezalimini ve toplama kamplarını öğrendiklerini, ancak hükümetin istihbarat raporlarını 'pek inandırıcı bulmayarak' açıklamadığını yazdı. Gazeteye göre, bu raporlarda, Sırpların, Müslüman Boşnak ve Hırvatlara zulmederek 'binlercesini' öldürdüklerinden söz ediliyordu. Gazete, raporların bölgeye gönderilen casuslar ile casus uydularının edindikleri bilgiler ışığında hazırlandığını, ancak ABD yönetiminin, toplama kamplarının varlığını ancak Temmuz sonunda açıkladığını belirtti." (Türkiye, 18 Ağustos 1992)
(Mason lobilerinin ve birtakım baskı gruplarının Batı devletleri ve özellikle de ABD üzerindeki bu yönlendirmesi ilerleyen yıllarda Bosna konusunda etkisini kısmen de olsa yitirdi. Kamuoyundan gelen baskıların etkisi ve Bosna'da yaşanan insanlık dramının göz ardı edilemeyecek boyutlara gelmesi, ABD başta olmak üzere, Batı'nın bölgeye müdahalede bulunmasını sağladı. Bu müdahele vesilesi ile sona eren savaş sonrasında ise, özlenen barış ve istikrar halen tam anlamı ile sağlanamadı.)
Bosna'da katliam sürerken Batılı güçler yavaş yavaş harekete geçtiler ve "insani yardım" kampanyası başlattılar. Bu yardımı destekleyecek gücün sayısını tespit edebilmek için düzenlenen uzun toplantıların sonuç vermesi ise hayli zaman aldı.
Batılı devletlerin bu tavrını anlamak için çoğu kimse büyük zorluk çekti. "İnsan haklarının, demokrasinin, barışın koruyucusu uygar Batı" nasıl böyle bir vahşeti görmezlikten gelmişti? Ve olayı vicdan ve dürüstlük ölçüleri içinde değerlendiren hemen herkes şu yargıyı kabul etti: "Batı, Sırpların yaptığı katliamın ne yazık ki bir anlamda ortağıdır." Margaret Thatcher bile bunu açıkça söylüyordu. Fakat öyle gözüküyor ki, olayın iç yüzü çok daha farklıdır. Herşeyden önce şu noktaya çok dikkat etmek gerekir: Batı'nın Sırplarla ortaklığı, yalnızca "müdahale etmemek, kayıtsız davranmak" gibi pasif yöntemlerle gerçekleşmiyordu. Batı içinde yer alan malum çevreler tarafından kimi zaman Sırp vahşeti gizleniyor, kasıtlı olarak Sırplara zaman kazandırılıyor ve en önemlisi Bosna'ya oldukça keskin bir silah ambargosu uygulanıyordu. Peki bütün bunlar nasıl açıklanabilirdi? İşte bu noktada olayın normalde fark edilmesi pek mümkün olmayan boyutu ile karşılaşıyoruz: Masonluk. Müslüman katliamını temel hedef edinmiş olan Sırp milliyetçiliği, buraya kadar ortaya konduğu gibi masonluk örgütü tarafından oluşturulmuştu. Miloseviç'in masonluğu ve Sırbistan'ın "kritik bağlantıları" bu geleneğin bugün de hala devam ettiğinin bir göstergesiydi. Kısaca şu açık bir gerçekti: Sırp vahşeti, bir anlamda masonluğun bir ürünüydü.
Olayın bu yönünü fark edince Batı'nın içinde bulunan Gizli El'in tavrını anlamak daha kolay hale gelmektedir. Çünkü masonluk, uluslararası bir örgüttür. Dünyanın pek çok yerinde, özellikle Batılı devletlerde son derece etkindir. Kendisine en büyük hedef olarak da İslam'ı seçmiş olduğu ise şimdiye dek diğer kitaplarımızda, süreli yayınlarımızda ve bu kitabın diğer bölümlerinde ortaya kondu. Günümüzde de  uluslararası locaların, Avrupa'nın ortasında modern bir Müslüman devletten ne ölçüde rahatsız olacağını anlamak hiç de zor değildir. Ve tabii, masonluk söz konusu olunca İsrail'in de işin içinde olması olayın kaçınılmaz bir diğer yönüdür.
İşte, Batı'nın Sırplarla olan ortaklığını bu perspektif içinde inceleyince ilginç tablolar ortaya çıkmaktadır. Batı'yı bir bütün olarak katliama ortak saymak elbette anlamsız ve yersiz bir kabulden öteye gitmez. Ama, Bosna konusunda kilit roller oynayan, "Sırpların gizli destekçisi" sayılabilecek önemli kişi ve kurumları incelediğimizde karşımıza hep "biraderler" çıkmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder